15 Ekim 2013 Salı

Famous Cup 2013

Uzun aradan sonra tekrar klavyenin başındayım. Bu süre içinde denizlerde pek çok serüven yaşadım tabi ama son bir sene inanılmaz bir yoğunlukla geçti. 2012 yaz aylarında grubum Yüksek Sadakat ile yolları ayırdım. Sonrasında yeni ekip toplamak, provalar, kayıtlar derken bu senenin bahar aylarında solo albüm Alem Dünya'yı piyasaya çıkardım. Kaotik ortamlar...Hal böyle olunca buralara da biraz ara vermek zorunda kaldım. Takipçiler kusura bakmasınlar.

Yazacak çok hikaye var ama bu sefer kronolojiye bağlı olarak yazmak niyetinde değilim. Yazmaya başladığım zaman içimden ne gelirse onu yazmak daha iyi bir fikir gibi geliyor son dönemde.

Bugün piyango Famous Cup'a çıktı. Famous Cup, her sene Bodrum'da Miltur Marina tarafından düzenlenen bir yarış. Özelliği ise yarışan teknelerde en az birer tane ünlü şahsiyet olması. Benim için özelliği ise kendi teknemden başka bir teknede ve tanımadığım bir ekiple yarışacak olmam. Biliyorsunuz iyi bir ekip oluşturmak zor iştir, uyum, görev dağılımı, teknik bilgi diye başlayıp uzayan bir liste yapmam mümkün. Bu bakımdan yeni olduğm bir teknede yarışmak benim için yeni bir tecrübe ve bu fırsatı değerlendirdiğim için de memnunum. Yarış bu sene Haziran ayında yaşadığımız Gezi direnişi nedeni ile Eylül ayına ertelenmişti ve 21-22 Eylül tarihlerinde yapıldı. Ben de Miltur Marina'nın davetlisi olarakl ayın 20 sinde Bodrum'a uçtum. İlk akşam marinanın içindeki Vespa Restoran'da yedik ve diğer yarışçı ünlüler ile tanıştık. Yarışan diğer ünlüler için internet iyi bir arama seçeneği, burada isimlere girmeyeceğim. Akşam yemeğinin ardından aynı mekanda, Garo Mafyan ve orkestrasını dinledik ve kaçınılmaz olarak gecenin ilerleyen saatlerinde kendimi sahnede buldum. Her zaman söylerim "provasız çıkmam" diye ama eğer konu Garo ağabey ise akan sular duruyor tabi. Neyse uzatmayalım, sahneden inip rotayı otele çevirdim çünkü ertesi gün için verilen hava tahmini rüzgarın oldukça sert eseceği yönündeydi ve yorucu bir gün olacağını hissetmiştim.

Yarış organizasyonundan sorumlu kişiye hızlı bir teknede yarışmak istediğimi ve aslında müzikten sonra en çok vakit ayırdığım uğraşın bu olduğunu anlattım ve IRC 1 de yarışan UKA UKA'ya kapağı attım. Uka Uka bir Melges 32. Benim alıştığım tekneye göre farklı donanıma sahip bir tekne. Öncelikle fiziksel özellikleri birbirlerinden oldukça farklı. Aralarındaki boy farkı sadece 4 feet ama bizim teknenin sekiz tonluk ağırlığına karşılık Uka Uka iki tonun altında. Çok hafif ve hızlı, balon düzeneğinden tutun da cenova iskotalarını döşenmesine kadar herşey başka bir sisteme ait. Bu bakımdan yarış sabahı tekneye erkenden gittim ve diğer ünlü simalar kameralara poz verirken, ben donanımı çözmeye koyuldum. Geçen sene bu teknede yarışan ünlü hanımlar tekne üzerinde nerede güneşlenebileceklerini sordukları için ekip benimle tanışmadan önce oldukça endişeliymiş. Bu sene bahtımıza kim çıkacak modundaydılar ama sonra benim işi bildiğimi anladıklarında yüzlerindeki tedirginlik ifadesi de yerini bir memnuniyet gülümsemesine bıraktı. Diğer teknelerden önce denize çıktık. Ben de bu esnada tekneyi tanıma fırsatı buldum. Balon baş altından direk olarak basılıyor. Asimetrik olduğu için ve teknenin burnunda baston olduğundan dolayı da göndersiz kullanılıyor. Alt baskı yok, üst baskı yok, trim için sadece bizim lazy dediğimiz iskotalar var. Bir enteresan durum da balon seyrindeyken cenova inmiyor çünkü rüzgarı tam iğnecikten alarak seyretmek mümkün değil. Bu yüzden hep geniş apaz gidiyorsunuz ve cenova geniş apazda işe yarıyor. Biz sert havada rüzgar altına giderken ana yelken trimi ile pek oynamayız ama bu teknede ana yelkenci, baloncudan daha çok çalışıyor diyebilirim. Kamara diye baktığımız bölge aslında baş altı. İçerde sadece yelkenler, iskotalar, vs duruyor. Ben pupa şamandırasını daha doğrusu adasını döndükten sonra balonu baş altına indirdim ve oranın ne kadar dar bir alan olduğuna inanamadım.

Sabah saat on gibi yarış hakkında yapılacak olan brief için marinada buluştuk. O sırada ekibimle buluştum. Yarış hakkında verilen bilgilerden sonra ben hemen tekneye gittim ve ekibin geri kalanı ile tanıştım. Hızlı bir hazırlıktan sonra denize çıktık. Hava güneybatı yönünden oniki , onüç knot esiyordu. Teknede dıştan takma bir motor mevcut ama tam kemere hattı üzerinde bulunan bir kapağın altında duruyor. Marinadan çıkıp yelken seyrine geçildiğinde kapağı açıyorsunuz, motor yukarı alınıyor, tamamen teknenin içine değil tabi. Dıştan takma motorlu teknelerin park halindeyken nasıl göründüklerini hayal edin. Pervane ve şaft suyun dışına çekiliyor, motor yine kapağın altında ve suyun altında kalan hiç bir parçası yok. Böylelikle sürate etki eden sürtünme etkisi azaltılıyor. Bunu da gördükten sonra anlıyorum ki bu tekne gerçekten sürat için dizayn edilmiş. Saat onbirde planlanan start anlayamadığım bir nedenden dolayı tehir ediliyor. Ancak saat 12 ye doğru start ediyoruz ve bu esnada hava esmeye başlıyor. Aslında çok kuvvetli bir rüzgar yok ama sürekli esen hava beni rahatlatıyor. Rota Gökova Körfezi girişinde bulunan bir adaya doğru. Adını bilmiyorum, enformasyon eksikliği yüzünden okurlardan özür dilerim :) Bu teknenin rüzgar altı seyri çok hızlı. Ondört-onbeş knot esen havada, süratimiz ortalama onikibuçuk-onüç knot. İğnecik gidemiyoruz belki ama tekne o kadar hızlı ki, direk olarak ada dönüşüne giden teknelerin önünden bir aşağı bir yukarı kavançalar atarak seyrediyoruz. Çok yol kaybetmemize rağmen hızımızla herkesi geride bırakıp rüzgar altı şamandırasını (ada) ilk dönen tekne biz oluyoruz. Hemen arkamızda Vodafone ve TEB'in sponsor olduğu tekneler var. Dönüş yolunda hava yirmi iki knotlara kadar çıkıyor ve fakaatttt...Rüzgaraltı seyrinde bir mermi gibi giden Melges orsaya dönünce başka bir tekne oluyor adeta. Yirmi knot esen havada süratimiz altı-altıbuçuk knot. Orsa giderken biraz deplasmanlı olmak iyidir. Hafif tekne bayılır , siz onu düzeltirsiniz, trapeze çıkarak. Ekip canla başla mücadele etse de arkamızdan gelen deplasmanlı tekneler yavaş yavaş bize yaklaşıyorlar ama mücadeleye devam. Pupa şamandırasından sonraki bir mil içerisinde Vodafone ve TEB e geçiliyoruz ancak kısa bir süre sonra TEB'in cenovası iniyor. Uzaktan seçmek zor ama en akla yakın sebep cenova mandarının kopması. Kısa bir süre içinde cenovayı tekrar basıyorlar, sanırım bu iş için balon mandarını kullanıyorlar. Çabalarına şapka çıkarıyorum ama kısa bir süre sonra cenova tekrar iniyor anonslarını duyuyoruz ki yarışı terk ediyorlar. Biz tramolalarda biraz zaman kaybediyoruz ama broş yiyen teknelerden değiliz :) Sancak kontra, iskele kontra, trim falan derken finiş hattına iyice yaklaşıyoruz. İskele kontra giderken herkesin gözü finiş hattındayken ben içgüdüsel bir şekilde, trapezdeyken iyice öne doğru eğilip bumbanın altından rüzgaraltına bakıyorum gördüğüm renk denizin mavisinden oldukça koyu ve benim görüş alanım içinde boşluk bırakmayacak kadar da geniş. Tam o esnada "yol" diye bağıran bir ses ve aniden attığımız tramola. Biliyorsunuz sancak kontra giden tekne yol hakkına sahip ve biz iskele onlarsa sancak kontra geliyorlar. Bu şanssız karşılaşma bizi tramola atmaya ve stratejimizi uygulamamıza pek de yardımcı olmuyor ama en önemli olan şey can güvenliği. Herhangi bir çatışma olmadan sancak sancağa finişe doğru orsalıyoruz. Yanımızdaki tekne efsane "UZMA." İstanbul Yelken Klübü'nde optimistte yarıştığım yıllardan hatırladığım çok eski bir sima. Biraz talihsiz bir olay yüzünden de olsa O'nu denizde yarışırken görmek benim için büyük mutluluk. Uzma bize göre çok çok daha ağır bir tekne ve orsa sürati de daha yüksek. Bir süre kafa kafaya gittikten sonra onlar üstümüzden tramola atıp aksi yöne doğru ilerliyorlar, biz ise sancak kontra seyre devam. Uzma finişe hemen önümüzde ikinci giriyor biz de arkalarından. Akşam açıklanan sonuçlara göre düzeltilmiş zamanda IRC 1 de ilk gün sonunda dördüncülüğe yerleşiyoruz. Arkası yarın.

Akşam tüm teknelerde yarışan ekipler birlikte yemek yedikten sonra bu sefer de Fuat Güner konserindeyiz. MFO'nün güçlü sesi Güner kendi şarkılarından ve birkaç ingilizce cover şarkıdan oluşan repertuvarı ile herkesi mest ediyor ve konser sonrası ben yine yatmaya gidiyorum çünkü hem günün yorgunluğu üzerimde hem de hava Pazar günü için daha da şiddetleneceğe benziyor. En güzeli derin bir uyku çekmek. Ertesi sabah yine kahvaltıdan hemen sonra marinaya gidiyor ve tekneme ulaşıyorum. Hava oldukça sert esiyor ve ben de zevkten kuduruyorum zira bu havada Uka Uka'nın nasıl bir süratle gideceğini gerçekten çok merak ediyorum ve sabırsızlanıyorum. Marinada ortam çok güzel ve samimi. Ekipler kaynaşıyor, oradaki ünlülerden çok yelkenci dostları tanıyorum. Bir kısmı çocukluğumdan yelken kulüpten hatırladığım insanlar, bir kısmı da son senelerde yarışlarda rakip teknelerde gördüğüm denizciler. Kısa muhabbetten sonra tam tekneye giderken kötü bir haberle üzülüyorum. Hava çok sert olduğu için yarış bir saat tehir ediliyor. Neyse ki herşey bitmiş değil. Bir saat daha sohbet çay, kahve derken geçiyor ve bir ara Turgutreis tarafından bir haber geliyor. Dışarlarda hava kırk knotun üzerinde, süper diye düşünüyorum ama malesef yarış abandone ediliyor yani yapılmayacak. O noktada işin tadı benim için biraz kaçıyor çünkü bir taraftan da İstanbul'daki başka bir yarışı bu yarış için kaçırmış bulunmaktayım. Her zaman söylediğim gibi önce güvenlik. Yarış komitesi böyle bir karar almış ise bize saygı ile karşılamak düşer. O gün olaysız bir şekilde dağılıp akşam kupa törenine hazırlanmak için ekipler dağılıyor. Ben biraz antrenmansız kalmışım ve bir önceki gün yarışından sonra her tarafım tutulmuş, çok yorgun hissediyorum. Kupa da alamamışız, akşamın bir esprisi kalmıyor ve törene katılmak yerine İstanbul'a dönmeden görmek istediğim birkaç arkadışıma ayırıyorum zamanımı. Ertesi gün uçakta Berna Laçin ile karşılaşıyoruz ve çok sıkı bir eğlenceyi kaçırdığımızı öğreniyorum. Sağlık olsun, arkadaş görmek de çok önemli.

Organizasyon Türkiye'de görmeye alışkın olmadığımız kadar profesyonel. Herşey tıkır tıkır yürüdü. Uçak rezervasyonlarından, havaalanı transferlerine ve şehir içi transferlerine, akşam eğlence organizasyonlarından, yarışla ilgili teknik bazı işlere kadar yakınabileceğim hiçbir şey yok. Miltur Marina'ya, Ebru Sever'e, Şenkar Öztüzün'e ve emeği geçen herkese teşekkür etmek isterim.

Yazımın başında ekip işinin önemini vurgulamıştım. Uka Uka iyi bir ekip. Sadece yarışta değil, dışarda da. Tekne dışında karada yaptığımız sohbetlerde bütün ekibi istisnasız, teker teker çok sevdim. Çok olumlu, cana yakın, saygı ve sevgi dolu insanlar. IRC 1 sınıfında çok hızlı bir tekne ile yarışmak güzeldi ama böyle bir ekiple yarışmak çok ama çok daha güzeldi. Ayrı ayrı hepsine teşekkürler :) Bir sonraki macerada buluşmak üzere...






















1 yorum:

  1. teşekkürler dostum,yelkencilik bilgin takıma uyumun bizler için büyük destek oldu.parkurlarda beraber yarışmak keyif verecek. :) sevgiler. erdem kaçka

    YanıtlaSil