16 Mart 2012 Cuma

2011 Çeşme -İstanbul, 2. Etap

2011 Aşağı yarışından sonra Ada-Pupaadrenalin'in İstanbul'a dönüş macerasının ilk ayağı olan Çeşme - Cunda etabını geçen blogda sizlerle paylaşmıştım. Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum. Bu bölüm Cunda - Bozcaada etabını anlatacak.


İstanbul'dan Çeşme için çıktığımız yol boyunca ve günler sonra ilk defa teknede rahat ve deliksiz bir uyku çekiyorum. İçim artık daha rahat. Hayatlarında ilk kez karşılaşan farklı yaş ve iş guruplarından gelen insanlar artık teknedeler ve birlikte bir iş yapıyorlar. Bir gün içinde denizde bu yabancı insanların bir ekip olmaya başladıklarını görmek beni heyecanlandırıyor ve umutlandırıyor. Unutmamak gerek böyle bir teknede ve deniz üzerinde sizi güvenle hedefe götürecek en önemli etken iyi bir ekip olmaktan geçer. Biz bunu çok kısa bir sürede hayata geçirmeyi başarıyoruz. Bu gezideki amacımız insanlara hem yelken sporunu sevdirmek hem de kişisel ve takım olarak bu insanları geliştirmek. İlk günkü kuvvetli hava ve büyük denizleri aşarak hedefe ulaşmak şüphesiz amaçlarımıza bizleri yaklaştırdı. O yüzden bugün yeni yelkenciler daha çok çalışıp daha çok sorumluluk alacaklar. Bizlerinse biraz daha geride durmamızın zamanı yavaş yavaş geliyor.

Daha önce de belirtmiştim, teknede hayat erken başlıyor. Hem sabah erken saatlerde deniz ve hava şartları daha rahat bir seyir sağlıyor hem de günü daha efektif kullandığımızı düşünüyoruz. Uzun bir yolun ardından varış noktamızda karanlık çökmeden biraz zaman geçirmek istiyoruz. Yolda vereceğimiz molalar da cabası. Mahir ve Volkan Ada-Pupaadrenalin'de Murat ve ben de Gün's'de yine çok erken saatte ayaktayız. Yola çıkmak için hazırlanırken mürettebat da birer ikişer uyanıyorlar. Bir gün öncesine göre herkes güne daha erken başlıyor. Deniz kendi kurallarını ve düzenini sessiz sedasız mürettebata öğretiyor.

Teknede her iş dönüşümlü olarak yapılıyor. Mutfak işleri de buna dahil ve bir gün önce mutfağa girmeyen iki kişi kahvaltı için kolları sıvıyor. Malum Ege'deyiz ve kahvaltı da zeytini, zeytinyağı, yöresel peynirleri, dağ ve limon kekikleri ve domates ve biberiyle tam bir Ege kahvaltısı. İmkanların elverdiği ölçüde tabi. Öte yandan midelerimizi de çok fazla doldurmak istemiyoruz çünkü az sonra yelkenler basılacak ve herkes çalışmaya başlayacak. Kahvaltıda önceki günün muhasebesi yapılıyor, seyir hakkında konuşuluyor. İlk günden sonra ekiptekiler merak ettikleri ne varsa soruyorlar ve biz de cevaplıyoruz. Ardından bugünkü rota konuşuluyor, ana hatlarıyla günün planı yapılıyor, herkes bir gün öncekinden farklı mevkilerde görevlendiriliyorlar. Ekibe yeni görev yerleri ile ilgili kısa bilgiler veriliyor, işleyiş ve donanım hakkında bilgilendiriliyorlar. Yan teknede de durum aynı ve artık rüzgar bekliyoruz. Erken saatler geçtikten sonra öğlene doğru hava hafif hafif esmeye başlıyor ve yelkenler fora...

Saatler ilerledikçe ısı artıyor, gündoğusu ve karayel arası esen rüzgar bize sorunsuz bir orsa seyrini garanti ediyor. Önce iskele kontra Yunan karasularına doğru seyredip ardından bir tramola ile kuzey doğuya doğru tırmanmaya devam ediyoruz. Kuvvetini arttıran rüzgar ve orsa seyrinin mücadele gerektiren doğası ekibi yoruyor ve hepimiz iyi bir molayı hak ettiğimizi düşünüyoruz. Edremit Körfezi'ni sancağımızda bırakıp Zeus'un meraklı bakışları altında Kaz Dağları'nın büyülü ve mitoloji kokan eteklerinden süzülüp Assos'a varıyoruz. Öğlen molası için demir attığımız yer Behramkale. Ekipten birkaç kişi minik filikamıza atlayıp karaya çıkıyor, diğerleri ise teknelerde. Kimi kendini Assos'un serin sularına bırakıyor, kimi buz gibi birasını yudumluyor, kimisi de öğlen yemeği için mutfağa giriyor. İki saatlik moladan sonra tekrar yola koyuluyor ve Bozcaada'ya doğru dümen tutuyoruz.

Yol boyunca orkinoslar ve yunuslar geleneği bozmuyorlar ve bize eşlik ediyorlar. İki tekne güneş batarken birbirinin peşi sıra Bozcaada'ya varıyor. Doğa bütün güzelliklerini esirgemeden sunuyor bizlere. Akşama doğru masmavi gökyüzü adeta kabuk değiştiriyor, pembeden turuncuya ve oradan da laciverde dönüyor, içimizdeki bütün olumsuz duyguları hüzünlü bir tebessüme dönüştürerek.

İlkin Gün's kıçtan kara yanaşıyor. İki tekne yanımızda ise Ada-Pupaadrenalin var. Sezonun tam göbeğinde olduğumuz için yanaştığımız limanlarda yer bulmak bir hayli güç ama ittire kaktıra da olsa dikkati elden bırakmayıp, yanımızdaki teknelerin mürettebatlarının da yardımı ile kimseye zarar vermeden karaya bağlanıyoruz. Kara hayatı değişmiyor, herkes hızlıca duşunu alıyor, üst baş değişiyor ve aç kurtlar gibi restoranlar bölgesine doğru taaruza geçiliyor. Ege'nin sunduğu onca güzellik içinde beni en çok ilgilendiren hiç şüphesiz yemek kültürü ve zengin mutfağı. Salatalar, zeytinyağlılar, deniz ürünleri derken son günlerin en güzel yemeğini burada yiyoruz. Yemekten sonra kimisi tekneye dönüp huzur buluyor, kimisi yol üzerindeki barlardan birine takılıp sosyalleşiyor, biz ise Murat ile ertesi gün için gereken alış-verişi yapıyor ve elimizdeki poşetlerle yolda bir bira molası veriyoruz. Günün tortusu üzerimizde tekneye dönüp uykudan önce hala uyanık olanlarla günün değerlendirmesini yapıyoruz. İnsanların gözlerinde gördüğüm mutluluk, heyecan, bütün yorgunluğumu unutturuyor. Öyle hissediyorum ki burada kurduğumuz dostluk çerçevesinde Ada-Pupaadrenalin'in yeni yarış ekibinin temelleri de çok sağlam bir şekilde atılıyor. Denizlerdeki ritüelimi bozmaya hiç niyetim yok. Herkesi uyuduktan sonra günün son keyif sigarasını tüttürüyorum. Gelecek kaygılarımdan arınıyorum. Şimdi sadece hayallerim ve ben varız. Gökyüzü, havada asılı duran yıldızlar ve o büyüklük bana ne kadar küçük ve önemsiz olduğumu düşündürüyor. Buna rağmen evrenin de ben olmadan biraz eksik kalacağına inanmak istiyorum.

Aklımda Ataol Behramoğlu'nun dizeleri: 
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne,
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa,bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana






1 yorum:

  1. Geçte olsa blog yazılarınızı keyifle okuma fırsatım oldu. Müzik yaşantınızın yanında benim de son derece keyif aldığım yelken sporuna bu derece güzel yazılarla katkı veriyor olmanızdan dolayı bir kez daha sizi taktir ediyorum.
    Selamlar
    Emir Gevrek

    YanıtlaSil