2 Şubat 2012 Perşembe

Donanma Kupası 2011

Bir haftalık aradan sonra nihayet bugün yazacak zamanı ve enerjiyi buldum. Genel anlamda spor ve spor yapmak insanı güzelleştirir, zihinsel ve fiziksel olarak geliştirir, eğitir, disiplin ve çaba gerektirir. Amatör olarak sporla uğraşmak en temel anlamda kişinin kendi için gösterdiği bir çabadır. Bu durumda tek rakibi kendisidir. Eğer lisanslı bir sporcu iseniz ve yarışıyorsanız işin içine rakipler, rekabet ve kazanma hırsı gibi faktörler dahil olur. Hiç bir sporcu kaybetmek için yarışmaz. Yelken sporu gibi amatör dallarda kazancınız para ile ödüllendirilmez ama para ile satın alınamayacak bir şeyler kazandırır. Bunlar başarılı olmaktan duyduğunuz mutluluk, gurur, öz güven gibi duygulardır. Hemen her spor dalında birini diğerlerinden ayıran bazı özel müsabakalar ve yarışlar vardır. Bunların önemi sporcu için büyüktür çünkü hem bir fert hem de bir takım olarak bu yarışlarda derece almak rüştünüzü ispat etmektir ve bu yarışlarda sağlanan başarı size daha büyük bir dünyanın kapılarını aralar.

Yelken sporunda Donanma Kupası Yat Yarışları'nın çok özel bir yeri var. Bu yarış düzenli olarak elli bir yıldır koşulmakta ve Donanma Komutanlığı ve İstanbul Yelken Kulübü işbirliği ile gerçekleştirilmekte. Donanma kupası hem IRC 1- IRC 5 ve gezi sınıfı yatlar ve hem de optimist, laser,470, pirat ve dragon gibi  olimpik sınıflar için senede bir defa düzenlenen bir yarış. Son Donanma Kupası 24-26 Eylül 2011 de yapıldı. Tam altmış  yatın katılımı ile gerçekleşen yarışın en büyük sürprizi de şüphesiz Rahmi Koç'a ait olan Nazenin V teknesinin gezi sınıfında yarışmasıydı. Elli altı metre boyundaki bu keç tipi süper yat devasa yelken alanı, donanımı, mürettebatı ve kalitesi ile bütün diğer yarışçılara unutulmaz bir göz ziyafeti çekti.

Ada-Pupaadrenalin ekibinin bir parçası olarak 51. Donanma Kupası'nın bize ait olan hikayesidir anlatacaklarım. Yarış her sene Kocaeli sınırları içinde yer alan Gölcük Donanma Komutanlığı'ndan start alıp, düz rota ile Fenerbahçe Koyu'nda, İstanbul Yelken kulübü önündeki finish hattında sona eriyor. Yarışın toplam mesafesi kırk bir deniz mili. Hemen her yelkencinin kazanmak istediği bir yarış bu. Hem Türk yarış tarihinde düzenlenen en uzun soluklu yarış ve hem de Deniz Komutanlığı ve İstanbul Yelken Kulübü gibi iki çok önemli kurumun birlikte oldukları bir organizasyon. Sezon içinde diğer yarışlarda görmediğiniz pek çok tekneyi bu yarışta görmek mümkün. Tekne sayısı ve rakipleriniz arttıkça da yarışmanın keyfi ve heyecanı artıyor hiç şüphesiz.

Donanma Kupası her sene Gölcük'ten start alıyor demiştim. Bu başlı başına bir olay çünkü genel olarak teknelerin hepsi İstanbul'un çeşitli marinalarından buraya geliyorlar ve kırk bir deniz milini kat edip aynı yolu  tekrar dönmek gerekiyor finish görmek için. Bu durmaksızın yapılacak bir iş değil. Bu yüzden yarışan teknelerin hepsi bir gün öncesinden üsse gelip, gece orada konaklıyorlar. İstanbul'dan çıkıp bütün körfezi denizden katetmek insana bilmediği bir İstanbul'u ve coğrafyayı gösteriyor. Çarpık yapılaşma, sanayileşme, güzelim topraklar üzerine kondurulan alabildiğine çirkin binalar. Görmeden geçmemeli. Denize paralel giden tren yolunu ve trenleri görmek de ne güzel aslında. Bu görüntü Türkiye'nin çok bilindik bir fotoğrafını bir kez daha canlı canlı gösteriyor bize. Her güzellik insan elinin değmesi ile bir çirkinliğe dönüşmüş. Yemyeşil vadiler, masmavi deniz, endüstriyel atıklarla kirlenmiş, harmanlanmış. Çocukluğumdan kalan silik anılarda ise Hereke'de, Darıca'da pırıl pırıl bir deniz ve birer, ikişer katlı şirin evler var. Üzülüyorum...

İstanbul-Gölcük seyri tüm ekiplere yarıştan bir gün önce iyi bir antrenman imkanı da sağlıyor. Yarıştan önce su üzerinde teknenin her detayını kontrol edip, arma ayarlarımızı yapıyoruz. Güzel anları fotoğraf karelerine hapsediyoruz zira bu anlar çok ama çok değerli, kimse unutmak istemiyor. Sağımızda solumuzda ya da denizcilik değimi ile sancak ve iskelemizde, pruvamızda, pupamızda tekneler, ekipler yarışa gidiyorlar. Akşama doğru Gölcük'teki üsse varılıyor. Giriş yapmadan önce bizi donanmaya aiy bir tekne ve askeri mürettebat karşılıyor. Teknelere uygun park alanı sağlamak için telsizden haberleşiyoruz. Teknemizin boyu, derinliği bilgileri isteniyor. Sıcak bir hoş geldin. Bu sene yoldayken yanımızdan bir denizaltı geçip bizden önce üsse giriş yapıyor. Biz vardığımızda denizaltı aborda etmiş ve iskelede bir hareket. Kadınlar, çocuklar, bir heyecan uzaktan hissediliyor. Hasret dolu bir kucaklaşma bu. Öğreniyoruz ki bu denizaltı uzun zamandır görevde ve bu eve dönüş hikayesinin en duygusal anlarına tanıklık ediyoruz. Yarışacak bütün tekneler akşama doğru birer ikişer varıyorlar, kimi aborda etmiş, kimi kıçtan kara bağlanmış. Hava çok güzel ve bütün ekipler iç içe. Herkes birbirini tanıyor. Tabi ki yarıştan, ertesi gün esecek havadan, teknelerden konuşuluyor. Bizim yanaşmamızdan az sonra yanımıza yanaşan teknede tanıdık yüzler var. Çocukluğumdan kalan yüzler. On yaşları civarında aynı kulüpte birlikte yarıştığım arkadaşlarım otuz sene sonra aniden hayatıma giriveriyorlar. Kaldığımız yerden devam ediyoruz, geçen otuz seneyi bir geceye sığdırmaya çalışarak. Kendimi çok mutlu hissediyorum.

Gidenler bilir. Askeri tesislere girmek öyle kolay değildir. Ordu evlerine bile giderken bir giysi tanımı vardır,       öyle derbeder bir halde traşsız falan almazlar içeri. Denizciler hep askeriye içinde daha yumuşak mizaçlı tanınmışlardır gerçi. Biz bir spor müsabakası için orada bulunduğumuz ve sporcu olduğumuz için spor kıyafetlerimiz  ve bir günlük sakallarımızla üste dolaşabiliyoruz. Bu bile üniformalı insanlarla aramızdaki mesafeyi azaltıyor, bizleri yakınlaştırıyor. Askerlerin yaklaşımları o kadar iyi ve samimi ki. Üs tertemiz, özenli ve düzenli. Sivil hayatta kendi adıma en çok özlediklerim bunlar. Sıcak bir karşılaşmanın ardından herkes akşam için hazırlanıyor. Bizleri askeri servis araçları ile on beş dakika uzaklıktaki misafirhaneye götürüyorlar. Tüm ekipler birlikte yemek yiyor ve sosyalleşiyor. İsteyen aynı yerde gece konaklayabiliyor isteyen de yemekten sonra üsse teknelere geri dönebiliyor. Bir önceki yıl yapılan yarış öncesi üssün bahçesinde bir resepsiyon verilmişti. Üs komutanı, subaylar ve eşleri bizleri karşılamışlar ve müthiş bir konuk severlikle bizi ağırlamışlardı. Resepsiyon öncesinde de askerler eşliğinde denizaltıları gezme fırsatı bulmuştuk. Ben geceyi teknemde geçirmek için üsse dönüyorum bütün ekiple birlikte. Kamaralar hepimizi almıyor ve ekibin bir kısmı bu gece uyku tulumlarına girerek güvertede uyuyacak. Hafif bir müzik eşliğinde muhabbet koyulaşıyor. Saatler ilerledikçe herkes kendi dünyasını diğerlerine açıyor, ipuçları veriyor. Birbirimizi daha iyi tanıyor ve seviyoruz. Arkadaşlık hiç telaş etmeden, biraz temkinli ve ürkek adımlarla da olsa yerini güzel bir dostluğa bırakmaya hazırlanıyor. Yavaş yavaş.

Denizde iş hiç bitmez. Herkes uykuya hazırlanırken yapılacak son bir iş daha var. Esecek havaya göre seçeceğimiz balonlar uygun biçimde katlanmalı ve torbalarına yerleştirilmeli. Balon dediğim pupa seyri yaparken kullandığımız bir yelken. Kesimine göre spinnaker (simetrik) veya gennaker (asimetrik) olarak adlandırılan bu yelkenler çok hafif malzemeden üretilirler ve yüz öçümleri oldukça büyüktür. Bu bakımdan yarış esnasında fora edilirlerken sağlıklı bir şekilde zaman kaybetmeden basılmaları için torbalarına belli bir yöntemle katlanarak yerleştirilmelidirler. Biz buna balon ellemek diyoruz. İşte gecenin sonunda uyku tulumlarına girmeden önce yaptığımız iş de bu oluyor. Gecenin son ikramı ise karavanalarda dağıtılan çorba. Kimimiz sahilde, kimimiz güvertede çorbalarımızı içiyor ve uykuya dalıyoruz. Güvertede sessizliği dinliyorum. Her şeyden önce su üzerindeyim. Etrafımda arkadaşlarım, rakiplerim, rakibim olan arkadaşlarım. Olmak istediğim yerdeyim.

Yarıştan önceki gecelerde pek uyuyamam. Çocukluğumdan beri böyledir bu. Bu gece de senaryo değişmiyor. Bölük pörçük bir uyku uyuyorum. Aklımda yarış, bir an önce sabah olsun istiyorum. Beş buçukta ayaktayım. Kimseyi uyandırmadan aklıma gelen tüm kontrolleri yapıyorum ve kendimi yarışa hazırlıyorum. Saat altıda ekibin geri kalan kısmı uyanıyor ve tabi diğer ekipler de. Kahvaltı, giyim kuşam derken saat sekize yaklaşıyor ve avara ediyoruz. Birbirinin peşi sıra tüm tekneler start hattına doğru ilerliyor. Hava tahmin raporlarına göz atıyor ve bir strateji belirliyoruz. Hava gün doğusundan esiyor ve bu da pupa seyri yaparak yarışacağız anlamına geliyor. Balonları ellemek uykudan önce ne kadar zor gelse de isabetli bir iş yapmış olduğumuzu anlıyoruz. Bir gelenektir her sene starttan önce kıyıda askeri bando marşlar çalarak ekipleri uğurlar. Bu sene de adet değişmiyor. Yarışa dakikalar kala kronometrelerimizi ayarlıyor ve start için saniyeleri sayıyoruz. İyi bir start bana göre işin yarısı demektir ve çoğu zaman yarış kazandırır. İlk heyecan start hattında. Ekipler avantajlı bir yer edinmek için taktik tramolaları atıyor ve sonunda yarış başlıyor. Bir önceki senenin aksine hava iyi esecek gibi. Sabah saatlerinde körfez içinde bizi hızlı götürecek bir hava yok ama umutluyuz. Starttaki yerimizi korusak bize yeter ta ki hava esmeye başlayıncaya kadar. Körfezden çıkmak üzereyken hava esmeye başlıyor ve gitgide sertleşiyor. Saatte yirmi knota yaklaşıyor. Bu tam sevdiğimiz hava. Tekne yürüyor ve yarış zevkleniyor.

Akşamüzeri olduğunda Fenerbahçe Koyu'nda finish veriyoruz. Düzeltilmiş zamanda tüm sınıflar içinde altmış yatın katılıdığı yarışta dokuzuncu ve kendi yarıştığımız sınıf olan IRC 4 de birinci oluyoruz. Daha önceki yazılarımdan birinde söylediğim gibi bu aslında doğayla ve kendinizle yaptığınız bir yarış. Birinci olmak ya da sonuncu olmak işin en önemli kısmını oluşturmuyor benim için. Ama doğruya doğru aldığımız derece ve yaptığımız zaman da hepimizi çok gururlandırıyor.

Bir başka yazıda bir başka yarış hikayesinde görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder